CENGİZ ÇANDAR
Salı günleri TBMM’de temsil edilen siyasi parti genel başkanlarının grup konuşmaları yaptığı gün. Türkiye’de 12 Eylül askeri darbe anayasasının yan ürünlerinden bir olan Siyasi Partiler Kanunu sayesinde, parlamenter sistem, her biri kendi çapında birer ‘yasal ve küçük Führer’ haline dönüşmüş genel başkanların liselerin münazara kollarındaki tartışmaları andırır polemikleriyle biçimlendiği için, salı günleri genellikle Türk siyasi hayatının ‘özel gerilim günleri’ olarak değer kazanıyor.
Buna, dün de istisna değildi. Dünün polemik konularından biri Azerbaycan-Ermenistan konusuydu.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Türkiye’nin Ermenistan’la sürdürdüğü müzakereleri ‘Cumhuriyet tarihinin en büyük diplomasi hatası’ olarak niteledi. Ayrıca, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e bir çağrı yaptı ve “Derhal Baku’ya gitmelidir. Aliyev’le bir araya gelmelidir. Ortada bir yanlış anlaşılma varsa bu giderilmelidir. Türkiye Somali’ye gösterdiği ilgiyi, Bahreyn’e gösterdiği ilgiyi Azerbaycan’dan saklayamaz” dedi.
Türkiye’nin Ermenistan’la sürdürdüğü müzakerelerin ‘Cumhuriyet tarihinin en büyük diplomasi hatası’ olduğu iddiası hayli su götürür ama Baykal’ın sözlerinin ‘sıradan bir demagoji örneği’ olduğu pek tartışma götürmez.
Başbakan ve AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan da, aynı konuda birşeyler söyledi. Bugüne dek Azerbaycan’a hiçbir eleştiri yöneltmemiş olduğu ve dünkü konuşmasında eleştiri tonu bulunduğu için söyledikleri ilginç ve ‘yeni’ idi.
“Türkiye için çok hassas bir meselenin istismar konusu haline getirildiğini” söylerken “Böyle bir konuda bile menfaat devşirme yoluna girdiler. Burada Azerbaycanlıların tavrı da yanlış oldu. Biz Azerbaycan’ı gittiğimiz her toplantıda kolladık. Biz, onları onlardan daha çok düşündük. Hiçbir zaman yalnız bırakmadık. Davulu, zurnayı, tokmağı eline alanlar yanlış yapıyorlar. Bu hiç kimseye bir şey kazandırmaz” dedi.
Doğru söyledi.
Türkiye ile Azerbaycan arasında son günlerde görünen ‘kriz ortamı’nda hatalı taraf Türkiye değildir. Bu ‘kriz ortamı’ Azerbaycan tarafından oluşturuldu ve arkasında Rusya var.
Rusya’yı sanırım konu gündeme geldiğinde ilk teşhis eden bu ‘köşe’ oldu...
***
Son günlerin gelişmeleri bu ‘teşhis’i isabetli kıldı. Türkiye’ye ‘küs’ havalarına giren ve 6 Nisan’da İstanbul’daki ‘Medeniyetler İttifakı Forumu’na gelmeyerek Tayyip Erdoğan’a ‘hava yapan’ Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, 16-17 Nisan’da Moskova’daydı. Azerbaycan’ın en önemli ‘stratejik kartları’ndan biri olan ‘doğalgaz kartı’nı Türkiye ve Batı’ya karşı oynayabileceğini ortaya koydu.
Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev ile 17 Nisan’daki ortak basın toplantısında Azerbaycan gazının Rusya’ya satılmasında ‘herhangi bir kısıtlama görmediğini’ açıkladı. Uzmanlar, bundan kastın yılda 14-16 milyar metreküp doğal gaz üretme kapasitesindeki Şahdeniz-2’nin Rusya’ya kaydırılabileceği anlamına geldiğine işaret ediyorlar. Aliyev, Baku-Novorossisk boru hattına verilen Azeri petrolünün artırılabileceğini de söyledi.
İlham Aliyev’in Moskova ziyareti öncesinde çeşitli Azeri yorumcular ve strateji uzmanları, Türkiye-Ermenistan normalleşme girişimlerinin Baku’nun çıkarlarını gözönüne almadığı takdirde, İlham Aliyev’in bölgenin (yani Güney Kafkasya’nın) ‘mevcut jeopolitik ve ekonomik dengelerini havaya uçuracak’ adımlar atabileceğini ileri sürüyorlardı.
Azerbaycan’ı endişeye sevkeden, Türkiye’nin Ermenistan üzerindeki ‘ekonomik ambargosu’nu kaldırması ihtimali. Yani, 1993’ten beri kapalı bulunan Türkiye-Ermenistan kara sınırının açılması. Nitekim, İlham Aliyev, Azerbaycan MGK’sında konuştuğunda “Bölgedeki muhtemel jeopolitik değişiklikleri izliyoruz ve gereki önlemleri alacağız. Bölgedeki yeni duruma ilişkin kendi siyasetimizi belirlemek hakkımızdır ve bu hakkı herhangi bir şekilde kullanacağız” demişti.
İlham Aliyev’in ‘blöf yapmadığına’ dikkat çeken Baku’daki bir siyaset gözlemcisi Rasim Musabekov, Baku’nun bir ‘radikal dönüş yapabileceğini’ belirtirken, “ABD Başkanı Obama’nın Abdullah Gül ile görüştüğü sırada, Aliyev’in Rusya Devlet Başkanı Medvedev’e telefon açması rastlantı değildir” diye görüş belirtmişti. Bu yorum, Turan Haber Ajansı tarafından 7 Nisan’da yayımlanmıştı.
Bu arada, yine Turan, Aliyev-Medvedev görüşmesinin ardından Azerbaycan Başkanlık Dış Politika Bölümü’nden Nevruz Mammedov’un, “Rusya ve İran’a gaz satmanın Batı desteğindeki Nabucco projesine bir alternatif olacağı” yönündeki sözlerini de yayımlamıştı. Mammedov, “Nabucco’da çıkarı olan ülkeler hareket etmezlerse, Azerbaycan’ın kendi çıkarlarını düşünmekten gayrı seçeneği olamaz.”
Bütün bunlara kimsenin bir itirazı olamaz. Azerbaycan, elbette, konulara kendi ‘ulusal çıkarları’ açısından bakabilir.
O takdirde, ‘bir millet-iki devlet’ sloganın hükmü ne? Azerbaycan yöneticilerinin nezdinde, Azerbaycan’ın ulusal çıkarları, Türkiye’nin ulusal çıkarlarıyla bire bir örtüşmüyor ise, Türkiye’nin kendi ulusal çıkarları olduğunu ama bunların mutlaka Azerbaycan’ınkilere tabi olması gerektiğini savunabilir miyiz?
***
Kaldı ki, Türkiye, her vakit Azerbaycan’ın çıkarlarını gözetmiş, hatta kendi çıkarlarını çelişse bile- Azerbaycan’ın çıkarlarıyla uyumlu hale getirmeye çabalamıştır. Abdullah Gül, 6 Eylül 2008’de Erivan’a gittikten hemen sonra Baku’ya gitmiştir. Tayyip Erdoğan’ın kaç kez Baku’ya gittiğinin, İlham Aliyev’in kaç kez Türkiye’ye geldiğinin hesabını tutamazsınız.
Yani, Azerbaycan yönetiminin Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasına ilişkin bilmediği, ona sürpriz olacak hiçbir şey yoktur.
Öyleyse ne olmuştur?
Olan, Rusya’nın Azerbaycan üzerinden devreye girmesi, Azerbaycan’ın da Rusya ile dans etmeye karar vererek Ermenistan ile ilişkilerinde yol almak istemesidir.
Olabilir. Ama bu Türkiye’yi Azerbaycan’a karşı yanlış yaptığı mevziine yerleştirmez. Azerbaycan’ın Türkiye’ye yanlış yaptığından ise pekala söz edebiliriz.
İlham Aliyev’in ‘Azeri doğalgazını Rusya’ya yöneltmesi karşılığı, Moskova’nın işgal altındaki Azerbaycan topraklarını boşaltması için Ermenilere baskı yapmasını’ elde etmek istediği, ‘Rusya ile yakınlaşması’nın rasyonelinin bu olduğu ileri sürülüyor.
Ancak, bu amaçlarına Moskova’da ulaşmış olduğu şüpheli. Rusça Zerkalo (Ayna) gazetesi köşe yazarı Rauf Mirkalov, “Rusya (Karabağ’da) tümüyle kendi kontrolü altında bir çözüm istiyor. Bir başka deyimle ihtilaf bölgesinde kendi askerlerinden oluşan bir barış gücü bulunmasından yana. Bunu kabul etmeye, ne Azerbaycan ve hatta ne de Ermenistan hazır değil” diye yazıyor.
Birçok Azerbaycan devlet başkanına danışmanlık yapmış olan Vefa Gülizade’ye göre, Karabağ’ın nihai statüsü üzerinde bir anlaşma olmadıkça, Karabağ konusunda ilerleme kaydetme ihtimali çok zayıf.
ABD’nin Minsk grubundaki temsilcisi Matt Bryza ise İlham Aliyev ve Serj Sarkisyan’ın Karabağ konusunda bir ilerleme kaydedebilmeleri için önlerinde bulunan karşılıklı ‘acı verici uzlaşma’yı incelemekte olduklarını ve bu ‘gerçek’ ilerlemenin birkaç hafta sonra mümkün olabileceğini 17 Nisan’da Amerika’nın Sesi’ne açıkladı.
7 Mayıs’ta Prag’da İlham Aliyev-Serj Sarkisyan Zirvesi var. Azerbaycan ve Ermenistan
liderleri bir yıl içinde üçüncü kez biraraya gelmiş olacaklar. Bakalım, gelişmeler o tarihten sonra nasıl, hangi yönde seyredecek?
‘Takvim’i, olan-biteni, panik yaratmadan ve iyi izlemekte yarar var.
Türkiye’yi Azerbaycan konusunda yersiz ve haksız baskı altına almakta hiçbir yarar yok...
Sunday, April 26, 2009
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment