Obama Türkiye bağlamında zorlu dış politika tercihleriyle karşı karşıya.
20 Ocak'ta ABD başkanlığı koltuğuna oturacak olan Barack Obama Türkiye bağlamında zorlu dış politika tercihleriyle karşı karşıya. Obama, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve karşıtları arasında süren laiklik ve demokrasi mücadelesinde bir taraf seçecek mi? Yakınlarda nükleer silahlar konusunda ABD'nin ikiyüzlülüğünden dem vuran Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın başında bulunduğu isteksiz AKP'nin İran'a karşı ABD'yi desteklemesini sağlama gücü var mı? Obama Irak'tan çekilmeye, Afganistan'a yeni bir açılımda bulunmaya ve Rusya'yla uğraşmaya hazırlanırken, Rusya ve Ortadoğu arasında gergin ama stratejik olarak iyi konumlanmış bir müttefike, yani Türkiye'ye sırtını yaslayabilir mi? Zorluklar devasa görünüyor ama çözüm zor değil: Obama Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) üyelik sürecini ve NATO üyeliğini Türkiye politikalarında temel çıtalar olarak kullanabilir.
Türkiye bir Avrupa demokrasisi mi?
Obama Türkiye politikasını oluştururken, iki soruya kendi cevaplarını vermeli. İlk soru ise şu olmalı: "Türkiye Avrupalı mı?" Cevap evet; Türkiye AB ile üyelik görüşmeleri yürütüyor. Türkiye Avrupa milletler ailesinin bir üyesi olduğu için, Obama Türk demokrasisinden herhangi bir AB demokrasisinden ne bekliyorsa aynısını beklemeli. Bir diplomat arkadaşım şöyle demişti: "Türkiye iyi durumda çünkü ülkenin İslamcıları bile Mısır'da demokrat sayılır." Doğru çünkü Mısır ya da diğer Müslüman Ortadoğulu ülkelerdeki gibi Türkiye'nin de nüfusu çok büyük oranda Müslüman. Ama temelde yanlış bir saptama, çünkü Türkiye'nin siyasi sistemi Avrupa tipi laik demokrasi. Türkiye'yi siyasi açıdan Müslüman ama demokratik olmayan Mısır'la kıyaslamak ABD'yi Hıristiyan ama demokratik olmayan Beyaz Rusya (Belarus) ile kıyaslamak kadar kötü bir hata olur. Türkiye'nin liberal ve laik bir demokrasi olma özelliği göz önüne alındığında, Obama'nın Türkiye ile ilgili siyası kıstası da Türkiye gibi laik Avrupa demokrasisi olan İtalya ve Fransa olmalı, Mısır ya da Suudi Arabistan değil.
Obama Türkiye'de liberal Avrupa demokrasisi taraftarı olmalı. Ancak bu afaki bir seçim olmamalı. Geçmişte Türkiye katılım müzakereleri başlıklarının bir kısmını açarak, örneğin süpermarketlerde hijyen koşullarını yükselten AB standartlarını uyarlayarak AB'ye yaklaştı. Oysa aslında ülke Avrupa ve onun değerlerinden uzaklaştı. Birçok veri alarm veren bir vakayı işaret ediyor: Türkiye bugün AKP'nin iktidara geldiği 2002'ye göre daha az özgür ve daha az eşit. Birleşmiş Milletler Gelişim Programı'nın cinsiyetler arası eşitlik endeksine göre Türkiye 2002'de sıralamada 63. idi. Bugün dramatik bir şekilde 90. sıraya geriledi. Dünya Ekonomik Forumu'nun cinsiyetler arası uçurum raporu da benzer bir gerçeği gözler önüne seriyor. 2002'de Türkiye sıralamada 105. iken 2008 yılında 123. sıraya düştü. Freedom House'un medya özgürlüğü endeksi bugün Türkiye'de basının 2002'e kıyasla daha fazla kısıtlamaya maruz kaldığını açıklıyor. O yıl 100. sıradayken 2008'de Türkiye 103. sıraya kaymış.
Sonuç olarak, Obama Türkiye'den hukukun üstünlüğü, cinsiyet eşitliği ve medya özgürlüğü gibi liberal Avrupalı değerleri daha sağlam temellere oturtmasını beklemeli. Avrupa Obama için kullanışlı bir kriter ve siyasi çıta olabilir. Türkiye laiklikle demokrasi arasında denge kurmaya çabalarken Obama da Türkiye'de Avrupa tarzı laik devletle dini özgürlükler arası dengeyi teşvik edebilir. Tabii AB kriteri çift yönlü bir yol. Obama Türkiye'den Avrupalı bir demokrasi olmasını beklerken, aynı zamanda Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecindeki kördüğümü de çözmeli. Türkiye'nin AB ile yürüttüğü yavaşlatılmış müzakereleri yeniden rayına oturtmak için Obama Avrupa çapında cazibesini kullanırsa, Avrupalı Türkiye düşüncesini gerçeğe dönüştürebilir.
Türkiye NATO üyesi mi?
Nasıl ki Avrupa Obama'ya Türkiye'nin iç politikası için bir standart ve siyasi çıta sağlıyorsa, NATO da aynısını dış politika için yapıyor. Bu nedenle, Obama'nın ele alması gereken ikinci soru, "Türkiye NATO üyesi mi" olmalı. Cevap yeniden evet. Bu durumda, Obama Türkiye'den İran ve Rusya gibi karmaşık dış politika konularında bir NATO üyesi gibi davranmasını bekleyebilir, beklemeli.
Ankara'nın NATO üyesi olduğu 1952'den beri Türkiye'nin dahil olmadığı tek bir NATO operasyonu yok. Bu yüzden NATO çok önemli bir referans noktası olarak kabul edilmeli. Eğer Obama NATO'yu ortak bir İran, Afganistan ya da Rusya politikası oluşturmak konusunda ikna edebilirse ve de Transatlantik bağlarını yenileyebilirse, Türkiye'nin bu kolektif güvenlik örgütüne karşı görevlerini tam anlamıyla yerine getirmesini umabilir.
Tıpkı AB kriteri gibi, NATO seçeneği de ABD'nin karşılıklılık ilkesini benimsemesini gerektiriyor. Washington defalarca Türkiye'yi Batılı bir devlet ve NATO müttefiki olarak kabul ettiğini ifade etse de öyle davranmadı, Türkiye'nin teröre karşı yürüttüğü mücadelede Batılı düzeyde destek vermedi. Oysa Washington İngiltere'den Kolombiya'ya kadar Batılı müttefiklerine karşı-terörizm konusunda ciddi yardım sağlamıştı. ABD'nin Türkiye'yi Batılı bir devlet ve NATO müttefiki olarak görüp görmediğiyle ilgili turnusol kağıdı testinin sonucunu belirleyecek olansa PKK'nın saldırıları karşısında vereceği destektir. Bununla beraber Kuzey Irak'taki PKK varlığı karşısında, Bush yönetimi Türkiye'ye gecikmiş ve sınırlı bir yardım yapmıştı. Obama ise Türkiye'ye PKK konusunda artan bir destek sağlayarak, Türkiye'yi NATO ittifakının tam üyesi olarak gördüğüne dair işaret gönderebilir.
Türkiye'nin stratejik konumu göz önüne alındığında, Obama'nın Türkiye'yi iyi anlaması Irak, İran, Rusya ve Afganistan gibi yerlerde başarı kazanması için çok büyük önem taşıyor. Daha da önemlisi, Obama gerçekten Türkiye'yi Batı yanlısı ve liberal bir demokrasi olarak Avrupa ve Batı blokunun bir parçası yapmayı hedefliyorsa, bunun yolu yine Türkiye'yi iyi anlamaktan geçiyor. Brüksel ve Ankara müstakbel Başkan'a kollarını sonuna kadar açmışken, bunu başarmak çok da zor olmasa gerek.
(Çağaptay, Washington Enstitüsü Yakın Doğu Araştırmaları'nda kıdemli araştırmacıdır.)
Tuesday, January 20, 2009
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment