Wednesday, January 7, 2009

İsrail’e savaş mı ilan etsek?

TÜRKER ALKAN
Türkiye / 06/01/2009
Önce bir düzeltme: Pazar günü çıkan yazımın başlığı ‘Ölene saygı, dinin bir icabı değil midir?’ olacakken, ‘Ölene saygı, dinin bir icabı değil’ biçiminde çıktı. Daha beter bir şey olmadığına sevinerek düzeltirim.
Geçenlerde çıkan bir yazımda Erdoğan’ın ‘amatör bir diplomat’ olduğunu söylemiştim. İşin aslına bakacak olursanız sadece ‘Dışişleri’nden sorumlu Başbakan Erdoğan’ değil, ‘Dışişleri Bakanı Babacan’ ve ‘Dışişleri’nden sorumlu Cumhurbaşkanı Gül’ de amatör diplomat kategorisine girer. Dışişleri nedense cazip bir alan. Herkes bir şekilde dışişlerine bulaşmak istiyor. ‘Dünya çapında’ olma isteğinden kaynaklanıyor olmalı.
İsrail’in Gazze’ye saldırması elbette eleştirilecek bir olay. Türkiye de önemli bir bölge ülkesi olarak olumsuz görüşünü belirtebilirdi. Fakat, Erdoğan, yaptığı sert açıklamalarla yeni ilgi alanı olan diplomaside ne kadar acemi olduğunu bir kez daha gösterdi.
Ciddi bir sorun, Erdoğan’ın üslubudur. Sert, nobran, zaman zaman hakaret de içeren bu üslupla nereye varmak istediğini anlamak zor. Bu üslup, daha çok iç politikada kullandığı söylemi andırıyor. Belki de dış politikada İsrail’in ağzının payını vererek iç politikada puan toplamaya çalışıyordur!
Yaklaşan yerel seçimleri düşünürsek, bunun kendi içinde bir anlamı olabilir. Fakat, dış politika için aynı şeyleri söylemek zor. Erdoğan’ın İsrail için Ahmedinecad’ın tehditkâr ifadelerini aratmayacak sözler söylemesi, hemen bir telaşla çeşitli Arap başkentlerini dolaşıp liderlerle görüşmesi hiçbir olumlu ve somut sonuç vermemiştir.
Birkaç kınama ifadesinin dışında Arap dünyası olup bitenlere seyirci kalmayı
tercih etmiş ve Erdoğan’ı (dolayısıyla Türkiye’yi) ofsaytta bırakmıştır. Öyle ki, sanki Filistin sorunu (belki de İsrail sorunu demek daha doğru olacaktır!) neredeyse Araplarla İsrail arasındaki bir sorun olmaktan çıktı ve Türkiye’yle İsrail arasındaki bir soruna dönüştü.
Bu dönüşüm birkaç açmazı da birlikte
getirdi. Birincisi, Erdoğan’ın ifadelerinden anlaşıldığı kadarıyla, Türkiye, İsrail’le
Arap devletleri arasında arabuluculuk yapmaya ve Gazze’de oluşturulacak bir barış gücüne asker göndermeye isteklidir. Fakat İsrail’in kendisini neredeyse tehdit eden Türkiye’nin arabulucu rolünü veya barış gücünde asker bulundurmasını kabul edeceğini hiç sanmıyorum. Erdoğan’ın üslubu, ulaşmak istediği amaçla ters düşüyor!
Erdoğan’ın üslubunun yarattığı tek sonuç bu değil. Türkiye ile İsrail arasında başta askeri konular olmak üzere pek çok konuda anlaşmalar ve fiilen yürüyen işbirliği var. Demezler mi adama, “Madem İsrail’e karşı bu kadar kin ve öfke duyuyorsun, neden diplomatik, ekonomik, askeri ilişkilerinizi kesmiyorsun? Anlaşmaları feshetmiyorsun?”
Ve tabii ABD’deki güçlü Yahudi lobisinin pek çok konuda bizi desteklemesine karşın Arap ülkelerinin başta Kıbrıs olmak üzere pek çok konuda bize destek vermediğini anımsatmaya gerek var mı, bilmiyorum. Unutmayalım, PKK daha düne kadar Suriye’de üslenmişti, şimdi de Irak’tadır!
Bu yazdıklarımdan, ‘İsrail’in Gazze’de yaptıklarını destekleyelim’ sonucunu çıkarmamalıyız. İsrail saldırılarını eleştirmeliyiz, kınamalıyız. Ama sanki bu ülkeye yarın savaş açacakmış gibi bir üslupla değil. Bu üslup kimseye yarar getirmez.
Araplardan fazla Arap olmanın da bir nedenini göremiyorum.

No comments: