Taken from "Radikal" on September 7, 2008
By Muhammed Nureddin
Enerji konusunda sırtını büyük ölçüde Moskova’ya dayayan, ancak Tiflis’le iyi ilişkilerini de korumak durumunda olan AKP hükümeti, Türkiye’nin yeni çok boyutlu dış politika doktrinini Kafkaslar’da da hayata geçirmek istiyor
Kafkasyalar’da yeni gelişmeler yaşanırken ABD’yle Polonya arasında füze kalkanı anlaşmasının imzalanması, Washington’ın ‘İran tehlikesi’yle mücadeleden ziyade Rusya’nın süper güç ve ABD’ye denk bir kutup olarak uluslararası arenaya yeniden çıkma girişimini engellemeyi amaçladığını teyit etti. Soğuk Savaş’ın bittiğinin ve uluslararası ilişkilere hükmeden yasaların içeriğinin değiştiğinin düşünülmesi sonrası, Kafkasya savaşı oyunun hemen hemen aynı araçlarla sürdüğünü gösterdi. Bu yeni vaka, Soğuk Savaş sırasında komünizmle mücadelede Batı’nın öncü kalelerinden biri olmasının ardından, kendisini bu yeni uluslararası çekişmedeki rolünü araştırmak zorunda bulan Türkiye’de birçok soruyu gündeme getiriyor.
Bugün Ankara’da, ülkenin 1990’ların başından bugüne kadar farklı uluslararası değişimlere uyum sağlamış çıkarlarına uygun yaklaşımın ne olacağına dair soru sürekli tekrarlanıyor. Ankara Batı’ya yakın politikalar izlemiş olsa da, Erdoğan hükümetlerinin izlediği ‘çok boyutlu’ siyaset Türk dış politikasına yeni bir durum dayattı. Türkiye, Araplardan İran ve Rusya’ya kadar kendi bölgesine karşı Batı-İsrail sistemi içinde taraf olması sonrasında, şimdi doğulu komşularıyla iyi ilişkiler kuruyor. Bu ülke, doğalgaz ve petrolü de tarihi rekabet ve ideolojik farklılık içinde bulunduğu Rusya ve İran’dan ithal ediyor. Bu nedenle Rusya’yla Gürcistan arasındaki kriz patlak verdiğinde, Türkiye kendisini çok boyutlu siyasetin ilk gerçekçi sorunu karşısında buldu. Müttefik Gürcistan’ı ve ABD’yi mi seçecekti, yoksa ekonomik çıkarlarına bağlı kalacak ve komşuluk etkeni baskın mı gelecekti?
Aslında Başbakan Erdoğan, tıpkı Cumhurbaşkanı Gül gibi komşu Rusya’yla ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinin öneminin farkında. Bu durum karşısında Ankara, Gürcistan’ın bağımsızlığının yanı sıra Tiflis ve Bakü’yle koalisyonunu da koruma gereğiyle, iyi ilişkilere sahip olduğu Rusya’yı buluşturan bir formül bulma yönünde ilerliyor. Türkiye petrolünün yüzde 40’ını ve doğalgazının yüzde 36’sını Rusya’dan ithal ettiği için bu ülkeyle işbirliği yapılmasının önemini anlıyoruz. Özellikle de Türkiye sıra dışı bir büyüme ve ekonomik kalkınma döneminden geçerken... Ayrıca Mavi Akım diye bilinen Samsun-Ceyhan boru hattı, esasında Rus gazının dünyaya taşınmasını amaçlıyor.
Erdoğan, önerisini bizzat kendisinin Kafkasya’daki durumla ilgili taraflara sunduğu bir projeye aktarmakta gecikmedi.
Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu adını taşıyan proje, Rusya, Türkiye, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan’ı kapsıyor. Öneri Türkiye’yle tarihi anlaşmazlıkları bulunan
Ermenistan’ı bile dışlamadığı için yaratıcı sayılıyor. Böylelikle Türkiye herkesle ilişki kurmaya kararlı görünüyor. Hatta platformun Türkiye-Ermenistan anlaşmazlığı gibi başka sorunların çözümüne de bir giriş kapısı oluşturması, İran ve Ukrayna gibi Kafkaslar’daki gelişmelerle doğrudan bağlantılı başka ülkeleri kapsaması amacıyla genişlemesi de mümkün. Erdoğan Türkiye’yi herkesle ilişki kurmaya kadir bir arabulucu olarak gösterme girişiminde bulundu. Rus, Gürcü ve Azeri liderlerle görüştü. Yakında dışişleri bakanı Ermeni meslektaşıyla bir araya gelecek. Bu hareketlenmenin başarılı olup olmayacağını veya ABD’nin, özellikle de Polonya’yla yaptığı füze kalkanı anlaşmasının zamanlaması sonrası, bölgede istikrarı engellemek amacıyla deliğe çomak sokup sokmayacağını görmek için beklemek gerek.
(Katar gazetesi Şark, Beyrut Stratejik Araştırmalar Merkezi Direktörü, 24 Agustos 2008)
No comments:
Post a Comment