Nuray Mert
Fethullah Gülen, Türkçe Olimpiyatları vesilesiyle, ABD’ye gidip, kendisiyle görüşen birtakım gazetecilerle sohbet etmiş, Mahmut Övür, izlenimlerini yazmış, bu izlenimlerden bazı
çarpıcı bölümler başlık oldu, tartışma yarattı.
Çarpıcı ifadelerden biri ‘Gata-kulli’ idi. Şaka mı yapmış, bu lafı ilk kim etmiş tartışıladursun, kesin olan bir şey var. Ergenekon davasının tartışması çerçevesinde, bazıları Türkiye’de bir büyük ‘Gata-kulli’ olduğunu düşünüyor, bunu teşhir etmek gerektiği üzerine yoğunlaşmış vaziyette. Buna karşın, diğer bazıları da, her işte bir ‘Feto-kulli’ olduğunu
düşünüyor, açıkça veya dolaylı olarak bunu söylüyor.
Türkiye’de siyaset üzerinde öteden beri, bir ‘Gata-kulli’ olduğunu biliyor, yani askerlerin -sivil siyasete müdahalesi, bu müdahalenin derecesini, mahiyetini tartışıyoruz. Tartışıyoruz ama, ‘Asker’ veya ‘Ordu’ dediğimiz kurum, diğer kısıtlar bir yana, kapalı bir kutu, sonuna kadar gidemiyoruz. Buna karşın, Fetullah Gülen vakası da, az kapalı bir kutu değil. O nedenle, işin içine Fethullah Hoca konusu girdiği anda, mesele sivil siyasetin askeri müdahale meselesini sorgulaması olmaktan çıkıyor. İnsan, ‘bu kapalı kutuların birbirleri ile meseleleri nedir?’ sorusunun cevabını kolaylıkla veremiyor.
Fethullah Gülen çevresi (hadi ‘cemaat’ değil ‘çevre’ diyelim), ısrarla tüm soruları es geçiyor, alabildiğine kibar bir dille, soruları anlamazlıktan geliyor. ‘Hocamız, kendi halinde bir din adamıdır, etliye sütlüye karışmaz, niye parmağınızı sarıyorsunuz’dan başka dişe değer, ikna edici söz yok! Tamam bu ülkede din, dindar deyince işin içinde mutlaka bir ‘çapanoğlu’ arayan çok. Ama bu böyle diye, bu bahaneye sığınıp, faaliyeti, etkisi Türkiye’yi aşmış, her yerde karşınıza çıkan bir büyük organizasyon, çevre konusunda sorulan her şeyi, ‘yok öyle şeyler, yok böyle şeyler’ diye geçiştirmek hiç de ikna edici değil.
Ben defalarca yazdım, Fethullah Gülen çevresi tarafından dünyanın dört yanına yayılmış ‘Türk kolejleri’ hikâyesi nedir? ‘Türkçeyi yayıyoruz, fena mı yapıyoruz?’ cevap değil. Hadi kalkıp herhangi biri Türkçeyi, Türk kültürünü yaymak için bu ülkelerden birine gitsin bakalım, değil, okul, kurs açabiliyor mu? Dünya bir gül bahçesi mi de, aklına eden hayırsever, Türk kültürüsever, istediği yerde faaliyet gösteriyor? Hem bakın yanı başımızda
kültür bağlarımız onca güçlü, üstelik Türkçe’nin çok yaygın olduğu İran, bu işler için biçilmiş kaftan, neden orada böylesi bir ‘Türk koleji’ yok? Ne tesadüf ki, ABD’nin kapsama alanı dışında kalan yerlerde bu kültür-hayır işleri tutunamıyor.
Hiçbir şey ima etmeye çalışmıyorum, açıkça söylüyorum. Bu kimsenin ABD’nin dış politika ‘alet’i olması olmayabilir, ama aradaki sıkı bağ çok aşikâr. Dahası bu bağ yeni değil, işin başında, Sovyetler’in dağılış sürecinde, mesela ABD’nin Orta Asya Türki Cumhuriyetlerine nüfuz grişiminde, ona eşlik etmek Türkiye’de devlet politikasıydı. O zaman, Fethullah Gülen çevresinin ‘devlet’le ilişkisi son derece iyiydi. İslamcı Refah Partisi’ne mesafe konuluyordu, dahası Fethullah Hoca 1989’da, İzmir’de yaptığı bir konuşmada, üniversiyete girmek için eylem yapan başörtülü kızlara ‘anarşist’ diyordu.
Bu uzun bir hikâyedir, bu işlere yeni başlayıp kalem oynatanlara mevzunun sıradan ‘din alerjisi’, ‘ulusalcı refleks’ konusu olmadığını düşünmelerini tavsiye ederim. Diğerlerine ise kısaca, ‘Siz de biliyorsunuz, Türkiye’de yaşananlar, Ergeneokon da dahil olmak üzere, bir noktadan sonra, demokrasi mücadelesi olmaktan çok, devletin derinliklerinde yaşanan süreçler ve kavgalar, açıkça konuşacaksak, Gata kulli veya Feto kulli, tümünü açıkça konuşalım’ demek isterim.
Tuesday, March 10, 2009
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment