MURAT YETKİN
Politika / 12/12/2008
Dün Brüksel’de toplanan Avrupa Birliği yetkililerinin gündeminde küresel mali kriz ve çevre-enerji sorunları vardı. Dev banka ve şirketlerin daha fazla batmasını önlemeye ve 27 ülkenin ortak bir karar üretme sıkıntılarını aşmaya çalışırken Türkiye’nin ucu bucağı belirsiz üyelik sorunları üzerine kimsenin kafa yormayacağı aşikârdı. Onlar da zaten hafta içinde toplanan Genel İşler Konseyi’nde benimsenen metni kabul ettiler. 15-16 Aralık’taki Zirve’de de muhtemelen aynı metin benimsenecek.
AB Komisyonu, Türkiye’de artık üçüncü yılını dolduran ataletten iyice rahatsız olmuş görünüyor. 2006 yılı, 2005 Zirve kararları ve Kıbrıs hayal kırıklığı ile geçmişti. 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimi krizi ve o çerçevedeki asker-hükümet gerilimi ile 2008’in ilk yarısı da AK Parti kapatma davası sıkıntısı ile geçti. Peki şimdi reformların devamını engelleyen nedir? AB Komisyonu bunu soruyor?
Bunu söylerken AB Komisyonunu sütten çıkmış ak kaşık diye düşünmemek lazım. Bugün Türkiye ve AB arasındaki mesafe giderek açılıyor, ilişkiler geriliyor ise bunda Komisyon ve AB ülkelerindeki vasat, ufuksuz liderliklerin, Türkiye’ye karşı sakar ve özensiz tutumun büyük payı vardır. Örneğin 2004’te Kıbrıs Cumhuriyeti’ni BM çözümünü reddetmiş olduğu halde, iç pazarlıklar sonucu bütün sorunlarıyla ithal eden Komisyon’un bugün Türkiye’nin önüne sürekli getirmesi ikiyüzlülük değil midir? Kıbrıs, belli ki Türkiye-AB ilişkilerinde ele alınacak en son sorundur. Herhangi bir uluslararası ilişkiler birinci sınıf öğrencisinin saptayabileceği bu gerçeği sürekli ilk sorun olarak dayatmak işi yokuşa sürmekten, art niyet taşımaktan başka nedir?
Keza Türkiye’nin Ortadoğu ve Kafkaslar’daki artan etkisini neredeyse çekemedilklerinden ‘statejik önemini takdir ediyoruz ama’ diye başlayan kinayeli cümleler, bugün Avrupa’da ne yazık ki ciddi bir liderlik sorunu olduğunu göstermektdir.
İşin demokrasi ve insan haklarına ilişkin kısmında da ciddi sorunlar var.
Bugün AB Komisyonu’ndan Türkiye’ye demokrasi (mesela siyasi partiler yasası) ve insan hakları reformlarının (mesela ‘İşkenceye sıfır tolerans’ hedefi gibi)uygulanması ve yeniden ilerleme sağlanması yolunda sert uyarılar geliyor. Peki acaba bu sert uyarılar daha bir kaç gün önceki İlerleme Raporu’nda neden yoktu? Acaba o İlerleme Raporu’nu yazanlar ‘Yazık AK Parti’ye kapatma davası açılmıştı, simdi onları ikence ve yolsuzluk iddialarını hatırlatarak bir de biz üzmeyelim, kollayalım’ diye düşündüğü için mi? Acaba Komisyon bünyesinde bu İlerleme Raporu’ndan hicap duyanların itirazı üzerine mi, bu sert dönem raporu çıktı?
Burada AK Parti hükümetlerinin tutumuna da değinmek gerekiyor. AK Parti’de sanki Türkiye’de çıkan siyasi, hukuki sorunlarda AB’yi, artık ABD açıktan bu işlere girmek istemediği için özellikle AB’yi taraf yapma, onu manivela olarak kullanma anlayışı var. Gerçi Kapatma Davası’nda da görüldüğü üzere Türkiye’de siyaset-yargı işleri de zaman zaman belden aşağı vurduğu için bunda bir haklılık payları olduğu söylenebilir; siyaset neticede elindeki imkânları iktidar için kullanma sanatıdır.
Ama bu durum Türkiye’nin Avrupa’daki muhatapları tarafından açıkça istismar edilmektedir. Ve ilişkilerin gelişmemesine yeni bahane yapılmaktadır. Örneğin, Kapatma Davası’nda kapatılmayan ama likliğe karşı davranışlarından dolayı mahkûm edilerek yaralı bırakılan AK Parti’ye şu dönemde kapsamlı Anayasa değişikliği şartı koşmak, kendisini ateşe atmasını istemekle aynı şeydir.
Başbakan Tayyip Erdoğan tam da Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ile Kürt ayrılıkçılığı ve terörle mücadele konusunda Cumhuriyet tarihinde görülmemiş derinlikte bir mesai zemini yakalamışken asker-sivil ilişkilerinde kapsamlı değişiklik şartı koşmak da ondan imkânsızı istemektir. Erdoğan neticede strateji ve taktik gücünü kanıtlamış bir siyasetçidir ve AB ile ucu bucağı görülmeyen bir ilişkide aferin almak adına böyle riskler almak istemeyecektir.
Erdoğan böyle riskleri artık AB ile sonucu belli denklemler gördüğünde alacak durumdadır. AB’nin Türkiye’ye ikircikli tavrı buna izin vermemektedir.
Dolayısıyla eğer Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin iyileşmesi, açılan mesafenin kapanması gerçekten isteniyorsa, tutumunu siyasetini gözden geçirmek zorunda olan yalnızca Türk hükümeti değil, aynı zamanda AB Komisyonu ve ona yön veren AB’nin lider ülkeleridir.
Friday, December 12, 2008
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment