Thursday, November 5, 2009

Türk dış politikası İslamileşiyor

Efraim İnbar


Soğuk Savaş’ın bitişiyle birlikte, Kemalist Türkiye İran, Irak ve Suriye’den kaynaklanan ve giderek artan tehditlere karşılık vermesine yardımcı olabilecek Ortadoğulu ortaklar aradı. İsrail kusursuz bir tercihti. Türkiye’nin tehdit algısını paylaşıyordu ve dünyanın yeni hegemonik gücü ABD’de nüfuzu olan güçlü bir Batı yanlısı ülkeydi. Dahası Kudüs, Batı’nın Ankara’nın Kürt isyanına karşı yürüttüğü savaş nedeniyle NATO müttefikine satmaya gönülsüz olduğu askeri teknolojiyi sağlayabilirdi. Sonuçta İsrail’le askeri, ekonomik ve diplomatik ilişkiler gelişip serpildi. İsrail için Ankara’yla yakınlık, ABD’yle ilişkisin-den sonra ikinci sırada geliyordu.
Ancak uluslararası koşullar değişip ulusal çıkarlar yeniden tanımlanırken, ilişkiler soğuyor, hatta uluslararası bir boşanma gerçekleşiyor. İsrail, önemli bir bölgesel güç olan Türkiye’yle kuvvetli ilişkileri sürdürmek konusunda ısrarcı davransa da, Türkiye’nin uluslararası ve ülke içi ortamı değişiyor. İki ülke ara-sındaki mevcut gerilimlerin sebebi bu.

Yepyeni bir perspektif
Türkiye’nin Suriye’ye karşı güç kullanma tehdidinde bulunduğu 1998’den bu yana Şam Kürt isyanına desteği bitirmesi ve Hatay üzerinde hak iddia etmekten vazgeçmesi yönündeki Türk taleplerine riayet ediyor.
Saddam Hüseyin’in Irak’ı 2003’teki ABD işgaliyle tehdit olmaktan çıkarıldı, bu da daha az tehditkâr bir ortam oluşmasına katkıda bulundu. Dahası, ‘proto-İslami’ AKP’nin Türkiye’de iktidara geldiği Ekim 2002’den bu yana, yeni seçkinler bölgeye dair önemli ölçüde farklı bir perspektif ve farklı siyasi öncelikler ihdas etti.
Türkiye kendisini büyük bir güç ve Batı’ya uzanan hayati önemde bir enerji köprüsü olarak görüyor, büyük bir uluslararası ilgiye mazhar olduğunu düşünüyor. Dış ilişkilerdeki giderek büyüyen hevesi, Türkiye’nin uluslararası önemini artırmak umuduyla bölgesel ihtilaflara arabulucuk önermesine yol açmış durumda.
AKP ilk başta İsrail’le iyi ilişkileri sürdürdü. Başbakan Tayyip Erdoğan da dahil Türk liderliği İsrail’i ziyaret etti. Söz konusu dönemin büyük bölümünde işler stratejik alanda bile her zamanki gibi yürüdü. Bunun en son tezahürü İsrail’le Türkiye’nin Ağustos 2009’da düzenlediği donanma tatbikatıydı.
Ancak Kudüs’le Ankara arasındaki anlaşmazlıklar adım adım büyüyor, buna Türkiye’nin Batı’dan giderek uzaklaşması eşlik ediyor. Bilhassa AKP’nin Haziran 2007’de Gazze’yi kanlı bir biçimde ele geçirmesinden hemen sonra Hamas’la diyalog kurma kararı almasının ardından, Filistin meselesi daha fazla yankı buluyor. Bu, Batı’nın İsrail’in yok edilmesini savunan bir terör örgütüyle resmi ilişkilerden kaçınmayı öngören dış politika rotasından bir sapmaydı. Türkiye başbakanı 2009 kışında Gazze’ye düzenlenen Dökme Kurşun Operasyonu sırasında İsrail’i kaba ve ateşli bir biçimde kınadı. Oysa Batı yanlısı Arap ülkeleri bile İsrail’in radikal Hamas’a karşı mücadelesini destekliyordu.

Beşir’i ağırladı
Ulusal seçimleri kazanıp tekrar iktidara geldiğinden beri AKP, dış politikasını yürütmek konusunda
daha büyük bir özgüven sergiliyor. Ağustos 2008’de Türkiye İran İslam Cumhuriyeti’nin tepki toplayan cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’ı resmi bir ziyaret çerçevesinde ağırladı. Hiçbir Batı ülkesi İran liderine böyle bir davette bulunmuş değil. Dahası Ankara Batılı müttefiklerinin aksine, geçenlerde İran’ın nükleer programını engellemeyi hedefleyen hiçbir yaptırıma katılmayacağını açıkladı. Türkiye Ağustos 2008’de, Darfur’da savaş suçu işlemek ve ve soykırım yapmakla suçlanmasına rağmen Sudan devlet başkanı Ömer Beşir’i ağırlayarak Batı’nın ortak tutumundan bir kez daha ayrıldı. Velhasıl Türk dış politikası giderek İslami bir renk kazanıyor.
Görünen o ki İsrail, Türkiye’nin arabuluculuk çabası çerçevesinde Suriye’ye yeterince taviz vermeyerek AKP hükümetini düş kırıklığına uğrattı. Dahası Kudüs Türkiye’nin yeni dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu’nun İsrail’den Gazze’ye geçme isteğini geri çevirdi; Davutoğlu Yahudi devletine geri dönmeden önce Gazze’de Hamas yetkilileriyle görüşecekti. Bu karar İsrail’in, Hamas yetkilileriyle temas eden yabancı devlet adamlarıyla görüşmeme politikasını yansıtıyordu.

Anti-semitik ifadeler kullanıldı
Fakat Davutoğlu tam da, bugünkü Türkiye için epey önemli görünen ‘’arabuluculuk’ izlenimini yaratmak istiyordu. İsrail’in buna izin vermemesi Türkleri çileden çıkardı ve Türkiye rahatsızlığını İsrail hava kuvvetlerinin de katılması planlanan uluslararası ‘Anadolu Kartalı’ tatbikatını iptal ederek göstermeye karar verdi. Türkiye’nin devlet kontrolündeki televizyon kanalında İsrail karşıtı ateşli bir yeni dizinin yayımlanmaya başlaması gerilimleri daha da artırdı.
Son olarak mevcut durum AKP liderliğinin İsrail ve Yahudilere yönelik gerçek antipatisini de yansıtır nitelikte. Erdoğan’ın New York’ta Amerikan Yahudi toplumu liderleriyle en son görüşmesi fiyaskoyla sonuçlandı. İstanbul Üniversitesi’nde geçenlerde yaptığı bir konuşmada da alenen
anti-Semitik ifadeler kullandı.

Batı için büyük stratejik kayıp
İsrail için AKP’nin tutumunu hazmetmek zor olacaktır. En hassas mesele elbette ki silah satışları ve stratejik işbirliği. Kudüs Ankara’nın niye Tahran, Şam ve Gazze’deki diktatörleri Yahudi devletinin demokrasisine tercih ettiğini merak ediyor. Ne yazık ki Türkiye bir kimlik krizi yaşıyor ve iktidar partisinin İslami kökleri iç ve dış meselelerde giderek egemen hale geliyor.
Umut edilir ki Türk demokrasisi, sadece Batı’ya demirlemenin sağlayabileceği ilerlemeyi ve refahı tercih edecek kadar güçlü olsun. Türkiye’nin İslamcılığa sürüklenmesi İsrail ve Batı için büyük bir stratejik kayıp olacaktır. Fakat bu en başta Türkler için bir trajedi anlamına gelecektir.
(The Daily Star- Lübnan’da İngilizce yayımlanan gazete, Bar-İlan Üniversitesi’nde siyaset bilimi profesörü, Begin-Sedat Stratejik Çalışmalar Merkezi direktörü, 28 Ekim 2009)

No comments: