Sunday, February 1, 2009

Erdoğan haklı, Hamas’la görüşülebilir...

Altan Oymen

Hamas, 1987 yılında kurulmuş bir örgüt. Gerek ilan ettiği ilkeler, gerek faaliyeti açısından, ABD tarafından da, AB tarafından da bir terör örgütü olarak görülüyor.
Gerçi Filistin’de yapılan son seçime siyasi parti olarak katılıp oyların yüzde 44’ünü almış... (Başbakan’ın söylediği gibi yüzde 75’ini değil... 132 üyeli meclise 74 milletvekili sokmuş. Erdoğan, herhalde o sayıyla yüzde oranını karıştırmış)...
Hamas böylece meclise girmiş ama, sadece İsrail’e karşı değil, Filistin içindeki çatışmalarda da ‘şiddet’i bir araç olarak kullanmaktan vazgeçmediği izlenimini vermiş...
Şimdi de, Hamas ile El Fetih arasındaki mücadelenin sonunda Filistin toprakları fiilen ikiye bölünmüş halde...
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, Ortadoğu’da barışın sağlanmasını isteyen her devletin o örgütle ilişki kurması, o örgütü muhatap alması gerektiğini söylüyor.
***
Erdoğan, bu söylediğinin öncülüğünü de, zaten bizzat yaptı. Daha 2006 yılının şubatında, o zamanlar uluslararası planda tanınmak isteyen Hamas’a, ziyaretlerinin ilkini Türkiye’ye yapma fırsatını verdi.
Örgüt liderlerinden -Suriye’de yaşayan- Halit Meşal, bir yardımcısıyla birlikte Türkiye’ye geldi. Türk hükümetiyle resmi temaslarda bulunmadı ama, AKP temsilcileri ile parti düzeyinde görüşmeler yaptı. Bu görüşmelere Dışişleri mensupları da katıldı.
Bu ziyaret, İsrail’in ve ABD’deki İsrail lobisinin büyük tepkisiyle karşılaştı. Hamas’ın gerek ABD’nin, gerek AB’nin terör listelerinde bulunduğu, AB listesinin Türkiye’nin de onayıyla hazırlandığı hatırlatıldı.
Türkiye ise, bu tepkilere karşı, “Artık Hamas’ı büsbütün temassız bırakamayız. Seçim kazanmıştır. Onun düşüncelerini de öğrenmeliyiz. Ona bir fırsat vermeliyiz” dedi.
***
Hamas heyetiyle yaptığı görüşmelerde Halit Meşal, İsrail’le ilgili şikâyetlerini tekrarladı. Türk temsilciler de onlara kendi telkinlerini yaptı.
Türk heyeti tarafından Hamas’a, o zaman yapılan telkinler neydi?
Gerek ABD, gerek İsrail diplomatlarına verilen bilgiye göre, Hamas’a, uluslararası ilişkilerini geliştirmesi için bazı adımlar atması gerektiği belirtilmiş, Hamas o adımları atarsa, Türkiye’nin ona yardımcı olabileceği anlatılmıştı.
O adımlar zaten belliydi:
Hamas, o vakte kadar, İsrail’in varlığını tanımıyordu. Onun -gerekirse şiddet kullanılarak- ‘yok’ edilmesi gereğine inanıyordu. Bu politikasından artık adım adım vazgeçmeli, İsrail de ona karşı politikasını, gene adım adım değiştirmeliydi.
***
İsrail ve ABD, bu bilgilerden gerçi tatmin olmuş görünmediler ama, Hamas eğer o yola girerse, bunun bölgedeki barış için olumlu sonuçlar vermesi mümkündü.
O günlerde Radikal’de yazdığım yazılarda, ben de bunu belirtmiştim.
Hamas’ın Filistin’de seçim kazanan parti olduğunu hatırlatarak, ona şiddeti bırakması fırsatının verilmesinin faydalı olacağını, Türkiye’nin bu konuda katkı yapabileceğini yazmıştım. Türk hükümetinin tutumuna yönelik eleştirileri eleştirmiştim.
O yazılarımdan birinden birkaç paragrafı buraya alayım: (18 Şubat 2006)
Eski bir deyimdir: “Taç giyen baş akıllanır” derler. Bu, aslında ‘akıllanması gerekir’ diye algılanmalıdır. Akıllanmazsa, hem kendisi başarısız olur. Hem de ülkesinin başına işler açar. (...)
Türkiye’nin, İsrail’in bir süre sonra daha makûl hale gelmesi beklenen tepkisi ile, ABD’deki Yahudi lobisinin -gene geçici olacağı tahmin edilen- serzenişleri dışında, Hamas ziyaretinden gördüğü bir zarar yok.
Peki, faydası var mı?
Olabilir. Ama bu, Filistin’in yeni yöneticilerinin tutumuna bağlıdır. Eğer hükümetlerini kurduktan sonra, Türkiye’nin telkinlerinden de etkilendiklerini belirtecek şekilde, kendilerinin de lehine olacak ciddi bir ‘değişim’ sürecine girerler ve Ortadoğu barışının yolunu açarlarsa, çok iyi olur. Türkiye o zaman, bölgemizin barışıyla birlikte dünya barışına da önemli bir katkıda bulunan bir ülke konumuna geçmiş olur. Bölgemizde de dünyada da prestij kazanır.
Ama Filistin’in yeni yöneticileri bunu makûl bir zaman içinde yapmaya başlarlar mı? Türkiye’nin bugünkü tartışmalı koşullar içinde kendilerine yaptığı katkıyı, gerektiği gibi değerlendirirler mi?
Bu konuda, tabii, bugünkü hükümetin bir fikri olmalıdır. Gerçi ziyaretin şeklî muhatabı AKP’dir ama, Hamasçılarla asıl görüşmeleri Dışişleri Bakanı başta olmak üzere, Dışişleri Bakanlığı’nın yetkili kadrosu yapmıştır. Yaptıkları girişimin sonuçsuz kalmayacağının güvencesini önceden almış olmalıdırlar.”
***
Evet, Başbakan Erdoğan ve Türkiye hükümeti, Hamas’a, Filistin’de 26 Ocak 2006 seçimlerini kazanmasından hemen sonra, terörle ilgili geçmişini bırakıp, uluslararası ilişkilerini geliştirmesi için çok önemli bir katkıda bulundu. Ama o konudaki beklentiler bir türlü gerçekleşmedi.
Hamas o katkıyı, ne ölçüde kullandı veya kullanabildi, bunu bilmiyoruz.
Tabii, bu, tek başına Hamas’tan beklenemez. İsrail de Hamas’ın terörü bırakıp ‘barışçı bir örgüt’ haline gelmesini istedi mi? Yoksa onun, Arafat zamanındaki gibi, Filistin’in bölünmesine katkıda bulunmasını mı tercih etti?.. O da tartışmalı bir konudur.
Ama sonuç meydandadır:
Ortadoğu’da, barış umutlarının yerine,?yeniden savaş hareketleri geçti. Yeniden, çocuklar, kadınlar dahil yüzlerce ve yüzlerce insan öldü.
***
Şimdi ülkemizde iki günden beri ‘Davos’taki olayı tartışıyoruz. Tartışma yöneticisinin Başbakan’a karşı haksızlığını, Peres’in konuşmasının tahrik ediciliğini belirtiyoruz. Erdoğan’ın üslubunu ve davranışını eleştirsek de, haksızlığa ve tahrik ediciliğe tepki göstermesini haklı buluyoruz.
Ama biraz da bundan sonrasını düşünüp şunu hatırlamalıyız.
Erdoğan, İsrail’in Gazze’ye son saldırısı sırasında da, Filistinlilerle birlikte Hamas’a karşı üç yıl önce başlattığı politikayı, her şeye rağmen devam ettirmiştir, hâlâ da ettirmektedir. Bundan üç yıl önce, ona yaptığı öneriler bir türlü gerçekleşemediği halde...
Bu durum onu, Ortadoğu’da barış olanaklarının yeniden denenmesi için, Hamas’a yeni öneriler yapma hakkını verse gerektir. Dün bunu Hürriyet’te Ertuğrul Özkök de belirtti. Başbakan Erdoğan’ın ‘monşerler’ dediği bazı diplomatlar da belirtti.
Erdoğan, Mahmut Abbas dahil, İsrail dahil, ilgili diğer taraflarla da, -doğrudan doğruya veya dolaylı temaslar kurup- Hamas’a da gerekli telkinlerde bulunarak, Ortadoğu’da barışın sağlanması için katkısını gene de yapabilir.
Bununla Erdoğan’ın üç yıldan beri ‘her şeye rağmen’ sürdürdüğü ‘Hamas politikası’, bölgeye ve dünyaya nihayet, gerçekten bir fayda sağlayabilir.


DTP’nin günahı ne?

DTP nedir? Açılımı, ‘Demokratik Toplum Partisi’dir. Adı gibi, Türkiye’nin siyasi partilerinden biridir.
İzlediği politikaları istediğiniz kadar eleştirebilirsiniz. Ama hukuki durumu açısından öteki siyasi partilerden hiçbir farkı yoktur. Hakkında Anayasa Mahkemesi’nce dava açılması, bu durumu değiştirmez. AKP için de öyle bir dava açılmıştı. Dava süresince, kimse ona farklı bir tutum göstermedi. Doğrusu da oydu.
Başbakan Erdoğan, bence çok yanlış olarak, o partiyle hiçbir temasta bulunmuyor. Nedeni, o parti yetkililerinin PKK’yı ‘terörist örgüt’ olarak nitelememeleri ve onu ismen kınamamalarıdır.
Gerçi o yetkililer, ‘terörün her çeşidi’ne karşı olduklarını belirten pek çok açıklama yapmışlardır. O açıklamaların, PKK adına yapılan terörü de kapsamına aldığını belirtmişlerdir. Ama o açıklamalar Başbakan’ı tatmin etmemiştir. DTP’lilerden o konuda, kendi dikte ettiği formülü aynen tekrar etmelerini istemiştir. Bunu yapmadıkları sürece, onlarla görüşmeyeceğini ilan etmiştir.
Niçin? DTP’nin, o formülü tekrarlamaması, Başbakanca ‘Terörü destekliyorlar’ diye yorumlandığı için...?Ama bu bir yorumdur. O yorumun hukuki dayanağı yok.
Ayrıca: ‘Seçim kazanmıştır. Meclis’e girmiştir’ gerekçesiyle, terör listelerindeki Hamas’la da görüşmekte bir sakınca görmeyen, üstelik o görüşmeleri herkese tavsiye eden ve o tutumunda üç yıldan beri ısrar eden Başbakan Erdoğan; o terör listeleriyle hiç ilgisi olmayan, yasal bir siyasi parti olarak Meclis’te yer alan DTP’yle görüşmeyi, nasıl olup da reddedebiliyor?..
Hamas’a da, ‘Terörle ilgili şöyle şöyle konuşmalısın’ diye formüller sundu da, Hamas o formülleri okudu mu ki, Hamas’çılarla temasını üç yıldan beri sürdürüyor?
Başbakan’ın bu çelişkiye de bir açıklama getirmesinde fayda var.

No comments: